Eskiden Devrimci Olmak... Nasıl Bir duygu ?
|
Eskiden Devrimci Olmak...
Çok merak ediyor insan; nasıl bir duygu acaba bu? insan nasıl eskiden bir şey olur da sonra başka bir şey olur; nasıl bir köprüdür insanı bir yerden bir başka yere taşıyan? Şüphesiz insan, kendi tarihi içinde bir yerden bir yere gelir, ileriye ya da geriye doğru süreçler yaşar, ama nasıl köprülerdir bunlar, nasıl yol ayrımlarıdır insanı değiştiren?
Ya da kavramın kendisi doğru mudur? Devrimcilik, bir yaşam tarzıysa eğer, akıp gelen, insanı şekillendirip içine yerleşen bir şeyse, "eski" kavramı neyi ifade eder? Ya da başına "eski" sıfatı yerleştirilebilen bir devrimcilik biçimi nasıl bir şeydir? "Eski" dediğimizde bir boşluğu anlatmış olmaz mıyız?
Bir dizi benzeri soru sorulabilir, sorulmalı da. Ama öte yandan, böyle bir kavram da var bugün. Ve hep bilinir, kavramlar boşluk içinde, salt soyutlamalar dünyasında oluşmazlar; çoğunlukla önce maddi olguların kendileri gelişir ve sonra onları tanımlayıcı kavramları ortaya çıkar.
Böyle bir kavram var bugün. Bir yaşam tarzını, bu yaşam tarzının "devrimci olmak" durumundan farkını tanımlıyor. Hiç küçümsenecek gibi de değil. Kavramın genel olarak içerdiği kesim öyle bir-iki kişiden oluşmuyor, içinde yüzleri (belki daha başka bir seviyeden bakınca binleri...) barındıran bir "ordu" sözkonusu... Tarihte her zaman devrimci kuşaklar arasında geçişler ve yenilenişler olur. Devrimci hareket her zaman farklı kuşakların renkli karmaşıklığından oluşur ve bu renklilik ne denli fazla ise hareketin deneyim aktarımının, gelenek akışının o denli sağlıklı olduğu söylenebilir.
Ama, hemen anlaşılacağı gibi sözünü ettiğimiz olgu bu değil. Kendini dün olduğu gibi bugün de sosyalist hareketin içinde konumlandıran bir kesim var. Belki çok sağlıklı oldukları söylenemez, belki bir dizi yıpranmışlıkla sakatlanmış yanları vardır. Ve bugünkü kendini konumlandırıp biçimleri bu kesimi yine de eleştirel bir irdelemeden muaf tutmaz. Bütün bunlar, tabii ki ayrı bir yazının konusudur . Burada sözünü ettiğimiz ise, hiç de homojen olmayan, başka ve daha geniş bir kesimdir.
Dikkat edilirse, af yasalarından, infaz kanunlarından çoğunlukla burjuvazinin en uç sağ fraksiyonları yakınır. Ya da bazen bu yasalar, parlamenter rekabetin suçlama aracı olurlar. "Teröristlerin serbest bırakıldığı" teraneleri bu türden burjuva politik oyunların sonucu olarak "siyaseten" söylenir. Gerçekten de "siyaseten" bir söylemdir bu, yoksa işin aslı üzerine tümüyle bilgisiz değillerdir. Sözgelimi "74 affı"nı dillerine yıllarca pelesenk edenler, bu yasayla çıkan kesimin 70'lerdeki devrimci harekete gerçek anlamda ciddi bir katkısının olmadığını bilirler. Kuşkusuz tek tek bireylerin ve bugüne akıp gelen sağlıklı insanların hakkı yenmemeli oma genci toplam olarak bu kesimin savruluşu da çok net şekilde ortadadır. Bu nedenledir ki, 70 sonrası devrimci hareket, kendi geçmişinden çok sağlıklı bir insan ve deneyim akışından mahrum kalmanın şanssızlığını yaşamış, yeniden el yordamıyla yola çıkmak zorunda kalmıştır.
Burjuvazinin hakim kesimi ve onun siyasal temsilcileri işini bilir! Tabii, politik tabanları için gösteri de yaparlar ama gerçekte tercihlerini hiç de rastgele şekillendirmezler. Durumu irdelerler, sorarlar, danışırlar, dersler alırlar (hiç şüphesiz bizden daha iyi dersler alırlar) ve sonuçta politikalar üretirler. Elbette, bütün bu süreçler bir kimyasal formül gibi düşünülemez. Toplumsal güçler dengesi, yaşanan konjonktürel durumlar, politik aritmetik durumlar her şeyi etkiler. Ama yine de burjuvazinin politikaları esasta belli bir politik deneyim birikimine yaslanır.
NE YAPMALI ?
Bir kenara bırakıp yürüyüp gitmek belki bir çözüm gibi duruyor. Ama bir yandan çok ciddi bir sorun kendini gündemde tutmaktadır:
Devrimci hareketin, yeni kuşaklara ulaşmak gibi bir derdi var ve bir çok yerde bu unsurlar bir sürtünme yaratıyorlar. Çok ciddi bir bellek zaafı yaşamış olan devrimci örgütler yeni kuşakların zihninde bir çok şeyi onarıp doğru oturtmak zorundayken karşılarına çenebazlığın saçtığı zarar çıkabiliyor. Özellikle mahalli alanlarda bu böyle.
Kuşkusuz, devrimci hareketin kimseyi özel olarak örselemek gibi bir derdi olmamalı. Ama çoğu kez bir şeylerin üstünden atlamak mümkün olamıyor ve yeni bir kan yaratmak için doğrudan-cepheden hesapl+aşmalar gerekiyor, demagojik söylemlerin üstüne gidilmesi gerekiyor. Kazanılacak olanı kazanmak için sonuna dek uğraşmak ama aylak sohbetiyle yolu tıkayanlarla da ideolojik olarak çarpışmak kaçınılmaz bir görevdir.
Ve yine kaçınılmaz bir görev, bugünün devrimci hareketini, dünün kötü ruhlarını etkisiz kılacak ölçüde güçlü bir çekim merkezi haline getirmek, sürecin ivmesini bütün engelleri aşacak bir seviyeye yükseltmektir. Ve bu, mevcut nesnelliği çok zorlayan bir irade ile mümkündür.
Zaten, bugün, şurada ya da burada durmayı belirleyen ölçüt de, böylesi bir yoğunlaşmış iradeye sahip olup olmamak, nesnel zemine teslim olup olmamaktır.
YORUMLARI BEKLİYORUM EXTACY-ADANA (aLpEr)